18 Şubat 2014

bayramlarda ellerini öp, mehmet işten






BAYRAMLARDA ELLERİNİ ÖP...     
  ______________________
                                                                 
                             “masumiyet kaybedilen değil, kazanılan bir şeydir”
sana demir atacaklar çocuğum... her sözle uzaklaşacaksın benden... uzlaşacaksın kilometrelerce... yüzlerce, yüz binlerce ceset girecek aramıza... bana dönme!... o cesetlere basacaksan... sakın dönme... orda kal!... haritalarda açık maviyle gösterilen yerlerde... okyanusları bulandırmaya gücün yetmeyecekse kıyıda kal...
normalin bahçesinde...
seni; yaldızlı pekiyilerin, seni; kırmızı kordelaların, seni; öğretmen olacağın için getirdiler dünyaya... sen, onlara bunu yapamazsın... sen, boşa geçmiş hayatlarının tesellisi, hayatı tanıyamamalarının tecellisisin... unutma, saçlarını süpürge ettiler. unutma, hasta olduğunda başında beklediler... unutma, başkalarıyla yatmadılar; hayat bilgisi kitabında bir mutlu aile karikatürü olarak yaşadılar ömürlerini. şimdi hakları değil mi çocuklarının tablosunu seyretmek.
seni her yerinden öpeceğim çocuğum... en çirkin yerinden öpeceğim. en güzel yerinde böğüre böğüre ağlayacağım. sana kanatlarını geri vereceğim. hani melekler takmıştı. hatırla. hani vidanın biri tutmamıştı. hani dünyaya gelirken ......da kalmıştı. hatırla. sana kanatlarını geri vereceğim. masumiyetinde boğuluncaya kadar kanatlı kal. Al, sana cesetlerden toplayıp yaptığım bir kalp... çocuklardan topladığım bir çığlık...bağır şimdi: “istemiyorum!...”
seni toprağın altına gömmek istiyorum... cesedini yüzlerce yıl sonra bulmak, tanımaya çalışmak istiyorum. seni onlardan kurtarmak, seni benden kurtarmak, anladım ki norite tambu viya, pıtraklardan siyer düjzena, ellerinden kana kana... yüzüne baka baka... ölmek istiyorum...
seni göndere çekecekler çocuğum, gözleri dolacak... yanlışları yasaklanmış çocukların doğruları pek kekeme olur dediğimi hatırla. bir maaş iki ikramiye, yazları sıcak ve terli, kışları gayet soğuk, ikindileri sessiz bir hayat hazırlıyorlar sana dediğimi. seni çok ama çok sevdiğimi hatırla. 
evimizi son bir kez yakalım. birbirimize son bir kez bakalım. sapanını ve şiir kitabını cebine koy. sislerden ördüğüm uzun saçlarını savur, sen çocuğumsun. işaretimsin, imâ’msın ve değilsin belki bunların hiçbiri. sana tarif ve tanım, sana benzetme yapmalarına izin verme... tut elimden, kusurlu şiirler yazmaya gidiyoruz. kusurlu insanlar görmeye...
bu infilak hak edilmiştir oğlum. vitrinlerde kendine bakmanın güvensizliği, gölgeden yürümeyi akıl etmenin kurnazlığı yaftalarına yeterli gerekçedir. bu toplum oğlum, suçludur.

kurtarmak için değil bu eylem
önemli değil bu şarkı
kendiliğinden...
bilmeden pek çok şeye inanmanın, bilmeden pek çok şeye karşı çıkmanın taassubu
delileri sokaklarda bırakmanın
dilencileri olmanın
bir bedeli var.
kumsallarını ve kirazlarını çok önemsemenin,
ev terliklerinin ve sokağa perdelerini çekmenin bir bedeli olmalı.

bu toplum oğlum... ailelerden kuruludur... seninki gibi küçük, şirin ailelerden... şimdi işte biz senle iki toplum provokatörü olarak,
tut elimi
biz senle iki gulyabani olarak
ağzından zehir saçan iki fırlama
iki güçsüz kartal, iki leopar olarak sessiz adımlarla dalacağız aralarına... dilinin altındaki zehri son ana sakla...
imha serbest!...


                                                

Hiç yorum yok: